Yazar: Simon NICHOLAS – Soroush BASIRAT
Global CCS Enstitüsü’nün (GCCSI) 2024 yılı raporu, dünya çapında 500’den fazla ticari ölçekli CCUS projesinin geliştirildiğini ancak sadece 50’sinin operasyonel olduğunu ortaya koyuyor. Çelik sektöründe ise yalnızca bir tane aktif ticari CCUS tesisi mevcut: Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Al Reyadah projesi. Bu projenin düşük karbon yakalama oranı (yüzde 26,6) ve benzer projelerin henüz geliştirme aşamasında olması, CCUS’un çelik sektöründe yaygın olarak uygulanabilir bir çözüm olmadığını işaret ediyor.
IEEFA’nın raporuna göre, CCUS projelerinin başarı oranları oldukça düşük ve birçok proje ya iptal edildi ya da finansal olarak sürdürülemez durumda. Örneğin, Kanada’da Edmonton yakınlarındaki bir CCUS projesi, 2,4 milyar Kanada doları maliyeti nedeniyle iptal edildi. Equinor’un Norveç’teki Sleipner projesi ise yıllar boyunca karbon yakalama verilerini yanlış raporladı, bu da güvenilirlik açısından CCUS projelerine duyulan güveni sarstı. Bu durum, CCUS’un teknolojik, finansal ve operasyonel risklerinin yüksek olduğunu gösteriyor.
Çelik üretiminde karbon emisyonlarını yakalamak, özellikle yüksek maliyetler ve düşük verimlilik nedeniyle zorlayıcı. Al Reyadah tesisi örneğinde olduğu gibi, gaz bazlı çelik tesislerinde dahi yakalama oranları düşüktür ve yakalanan karbonun taşınması ve depolanması maliyetli süreçlerdir. Ayrıca, kömür bazlı çelik üretiminde (dökme demir üretimi) karbon yakalama, çok sayıda emisyon kaynağı olduğu için pratik açıdan uygulanabilir görülmüyor. Bu sebeplerden ötürü, CCUS teknolojisinin bu sektörde uygulanabilirliği sorgulanıyor.
Yeşil hidrojen, doğrudan indirgeme (DRI) gibi yöntemlerle çelik üretiminde karbon emisyonlarını büyük oranda azaltma potansiyeli taşıyor. Hidrojenin maliyeti düşmeye devam ettikçe, bu alternatif teknolojinin çelik üretiminde CCUS’a göre daha uygulanabilir ve sürdürülebilir bir çözüm sunduğu görülüyor. Özellikle Avrupa’da ve dünyanın çeşitli yerlerinde hidrojenle çalışan DRI tesislerinin 2030 yılına kadar toplamda 96 milyon ton/yıl kapasiteye ulaşması bekleniyor. Bu kapasite, CCUS ile yapılan blast fırın projelerinin çok üzerinde.
Büyük çelik üreticileri ve madencilik şirketleri, yatırımcılara CCUS’un sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kilit bir rol oynayacağını belirtmeye devam ediyor. Örneğin, Japonya’nın önde gelen çelik üreticilerinden Nippon Steel, CCUS teknolojisini karbon azaltma stratejisinde önemli bir bileşen olarak vurguluyor. Ancak, CCUS’un düşük verimliliği ve yüksek maliyetleri nedeniyle bu teknoloji, yatırımcılar için uzun vadeli bir çözüm olmaktan uzak. Bu durum, şirketlerin yatırımcı beklentilerini karşılayamama ve sürdürülebilirlik taahhütlerine uygun hareket edememe riskini doğuruyor.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) ve diğer bağımsız araştırma kuruluşları, CCUS’un çelik sektöründeki gelecekteki rolü hakkında giderek daha şüpheci bir yaklaşım sergiliyor. IEA’nın 2021’deki Net Sıfır 2050 raporunda, çelik sektöründe 670 milyon ton CO2’in CCUS ile yakalanacağı öngörülüyordu, ancak 2023 güncellemesinde bu tahmin 399 milyon tona düşürüldü. Wood Mackenzie gibi araştırma şirketleri de çelik sektöründeki CCUS projelerinin katkısını 2050 yılı için aşağı yönlü revize ediyor. Bu tahminler, CCUS’un çelik sektöründe uzun vadeli bir çözüm olarak görülmediğini ve yeşil hidrojen gibi alternatiflerin daha fazla önem kazandığını ortaya koyuyor.
Metan emisyonları, özellikle kömür ve doğalgaz üretiminde önemli bir sorun olmaya devam ediyor. CCUS teknolojisi, metan emisyonlarını azaltmada herhangi bir fayda sağlamıyor. Metan emisyonlarının etkileri daha fazla ortaya çıktıkça, çelik sektörünün “yeşil çelik” üretimine geçişte hidrojen gibi alternatiflere odaklanması gerekliliği vurgulanıyor.
CCUS’un çelik sektöründe yaygın olarak uygulanamayacağı ortaya konulurken, yeşil hidrojenin giderek daha fazla ön plana çıktığı görülüyor. Avrupa ve diğer bölgelerde hidrojenle çalışan düşük karbonlu çelik üretim tesislerinin hızla artması, sektörün karbon emisyonlarını azaltmada daha yenilikçi çözümlere yöneldiğini gösteriyor. Özellikle Almanya, İsveç ve Japonya gibi ülkelerde hidrojen bazlı çelik projeleri genişlemekte ve CCUS’un önünde güçlü bir alternatif olarak yer almaktadır.
Bu analiz, çelik sektöründe CCUS’un etkinliğinin sınırlı olduğunu ve sürdürülebilir karbon azaltımı için daha fazla yenilikçi teknolojiye yatırım yapılması gerektiğini vurguluyor. Özellikle yeşil hidrojenin maliyetlerinin düşmesi ve DRI gibi teknolojilerle entegrasyonunun kolaylaşması, çelik endüstrisinin düşük karbonlu bir geleceğe doğru ilerlemesinde kritik bir rol oynuyor.